İnternet dünyasında neredeyse her tıklamamız bile kayıt altına alınmakta. Hal böyle olunca devasa bir veri oluşuyor ki bunun adına big data (büyük veri) deniliyor. Bu verilerin analiz edilmesinde artık yapay zeka satırlarla programlanmıyor makine öğrenimi ile kendi kendini programlıyor. Tüm bu hızlı değişimin sonucunda devlet yönetimlerinin tutumları ne olacak/olmalı? gibi sorulara cevap arayan bir yazı. (bem)

1993 yılında iş hayatına ilk katıldığımda özel donanımlar üzerinde Assembler gibi düşük seviye programlama dilleri kullanılarak uygulamalar yazılabiliyordu. Geçen 24 yıl içinde açık sistemler üzerinde kullanılan programlama dilleri ve geliştirilen uygulamalarla dünya hızlı bir dönüşüm sürecinden geçti.

2017 yılına geldiğimizde baş döndürücü bir dijital devrim yaşanıyor. Her yıl bir önceki yıla kıyasla çok daha fazla veri üretiyoruz. Örneğin sadece 2016 yılında insanoğlunun tarihi boyunca ürettiği veriden çok daha fazla veri ürettik. Şu an bu cümleleri okuduğunuz sırada dahi yüz binlerce yeni veri üretiliyor ve analiz ediliyor. Bu veriler içerisinde alışveriş alışkanlıklarımızdan tutun da neleri sevdiğimiz ve neleri düşündüğümüze kadar birçok bilgi bulunuyor. Öylesine hızlı bir dönüşümden geçiyoruz ki yakın bir gelecekte giydiğimiz kıyafetler dahi internete bağlı olacak. Hatta yapılan tahminlere göre önümüzdeki on yıl içerisinde dünya genelinde 150 milyardan fazla veri sensörü olacak ki bu şu an dünyamızda yaşayan insanların sayısından 20 kat daha fazla.

Tabii bu dönüşümün etkisiyle sadece canlılar değil cansız nesneler de akıllanıyor. Gelecekte sadece akıllı telefonlara değil akıllı konutlara, akıllı fabrikalara, akıllı şehirlere sahip olacağız. Peki, bu değişim ülkeleri daha akıllı hale getirebilecek mi?

Ayrıca yapay zeka alanında da çok ciddi ilerlemeler yaşanıyor. Bu ilerleme öyle bir boyuta ulaştı ki yapay zeka satırlarla programlanmıyor makine öğrenimi ile kendi kendini programlıyor. Böylece sürekli kendini geliştiriyor. Bu nedenle gelecekte süper bilgisayarların hemen hemen tüm alanlarda insan kapasitesini geçebileceğini beklemek çok da yanlış olmaz. Ancak bazı uzmanlar şimdiden süper zekaya sahip teknolojinin insanlık için bir tehdit yaratabileceği uyarısında bulunuyor.

Yakın zamanda seyretmiş olduğum Jonathoan Nolan tarafından HBO için hazırlanan “Westworld” isimli dizi, yapay zeka tarafından oluşturulan aynı isimli eğlence parkında geçiyor ve bir noktadan sonra makinelerin bilinç ve farkındalık düzeyleri, insansı duyguları çarpıcı bir şekilde sorgulanıyor.

Yine benzer şekilde Kass Morgan’ın aynı isimdeki kitabından uyarlanan “The 100” isimli dizide de yapay zekanın nükleer silahlar ile insanlığın sonunu nasıl getirebileceği işleniyor.

Kısacası toplumun düzenini değiştirecek bir teknolojik devrimin ortasındayız. Şimdi doğru kararlar vermemiz gerekiyor ve kesin olan bir şey var: Ekonomi ve dolayısıyla toplumun yapısı temelden değişecek. Bu durum birçok fırsatı beraberinde getirse de ciddi riskler de yok değil.

Eğer gelecekte yanlış kararlar alırsak insanlığın en büyük başarısı olarak gördüğümüz teknolojik atılım insanlığın büyük başarısızlığı olarak tarihe geçebilir.

Programlanmış toplumlar, programlanmış vatandaşlar

Günümüzde Singapur verilerin kontrol ettiği toplumlara en iyi örnek. Vatandaşları terörizme karşı korumak için başlatılan program artık ekonomiye, göç politikasına, emlak piyasasına ve hatta eğitim müfredatına yön vermeye başladı. Çin de aynı yolda ilerliyor. Son haberlere göre vatandaşlarına “Vatandaşlık Puanı” verecek olan Çin, bu puana göre kredi, iş, seyahat gibi kamu hizmetlerini verecek. Bu tarz bir program ise doğal olarak bireylerin internette yaptığı gezintileri ve sosyal medyadaki davranışlarını izlemeyi gerektiriyor.

Aslında her şey zararsız bir şekilde başladı. Arama motorları ve alışveriş siteleri ilgi duyduğumuz ürün ve servislere göre tavsiyede bulunuyor. Bu bilgiler yaptığımız aramalardan, alışverişlerden ve sosyal etkileşimlerimizden elde ediliyor. Her ne kadar kişisel veriler yasal olarak koruma altında olsa da günümüzün algoritmaları artık neleri yapmayı sevdiğimizi, neleri düşündüğümü ve hissettiğimizi çok iyi biliyor. Kanımca arkadaşlarımızdan, ailemizden, eşimizden, sevgilimizden hatta kendimizden bile daha iyi. Tavsiyeler ve yönlendirmeler o kadar iyi yapılıyor ki verdiğimiz kararların kendi kararlarımız olduğu yanılgısına dahi düşebiliyoruz. Aslında uzaktan bir şekilde yönetilmeye başlandık çünkü hakkımızda ne kadar az şey bilinirse başkalarının dikte ettiği şeyleri o kadar az yapabiliriz.

Daha iyi bir dijital toplum mümkün mü?

Açıkçası mümkün. Ancak bunun için doğru adımların şimdiden atılması gerekiyor çünkü gelecekte daha iyi dijital bir topluma sahip ülkeler, ticaret, devlet ve vatandaşlar arasında sağlıklı bir denge kurabilen ülkeler olacak. Bunun için de toplumsal bir düşünce tarzının ve bilgi, inovasyon, ürün ve servisten oluşuna bir ekosistemin oluşturulması gerekiyor. Yani sadece katılımı artırmak için çaba gösterilmemeli ayrıca farklılıklar da desteklenmeli. İnsanların tek bir hedef peşinde koşmalarına değil farklı hedefler peşinde koşabilmelerine de imkân tanınmalı çünkü sadece farklılıkların uyumlu bir şekilde bir araya geldiği toplumlar beklenmedik sorunlar ile baş etme gücüne sahip olabilir.

Ülkelerin daha aydınlık bir geleceğe ulaşmalarının yolu kolektif zekayı artırmaktan geçer. Bu da vatandaşların yeni bilgilere, yeni fikirlere ve kaynaklara erişimini mümkün kılacak kitle kaynak veya online tartışma siteleri gibi platformların güçlendirilmesi anlamına gelir. Kolektif zeka için toplumun mümkün olduğunca çeşitlendirilerek zenginleştirilmesi gereklidir.

Kısacası, şu an bir dönüm noktasındayız. Büyük veri, yapay zeka, sibernetik ve davranışsal ekonomi, toplumları iyi veya kötü şekillendiriyor. Eğer teknolojilerimizi toplumumuzun çekirdek değerleri ile uyumlu bir şekilde kullanmazsak öyle veya böyle bunun yıkıcı etkilerini göreceğiz. 

Totaliter rejimlerin programladığı otomatikleşmiş toplumlar ya da daha kötü senaryoda merkezi yapay zekanın yönettiği toplumlar ile karşı karşıya kalıp kalmayacağımız bundan sonra yapacağımız kritik tercihlere bağlı.

Özetle, Arthur Schopenhauer’in söylediği gibi “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.”

Gökhan ARIKSOY –  www.hbrturkeye.com

Leave A Comment

Last Updated: Kasım 13th, 2022 / Categories: Bilişim & Teknoloji / Tags: , , , / Views: 3295 / 5,9 min read / 1174 words / 0 Comments on Demokrasi Büyük Veri ve Yapay Zeka Karşısında Ayakta Kalabilecek mi? /

En Son Yazılarımız İçin Abone Olun

En son yazılarımızı sizinle paylaşmaktan mutluluk duyacağız.

KVKK Politikamıza ulaşmak için lütfen tıklayınız.