Hızla yükselen teknolojik gelişmelere bağlı olarak Akıllı Kentler konusu her geçen gün daha konuşulur oldu. Akıllı kent kavramının temel alanını oluşturan akıllı ulaşım ve vatandaşların hizmete ortak noktadan erişimlerini sağlayacak mobil uygulamaların vurgulandığı bir yazı. Keyifli okumalar. [i.a.]
Dünyanın ağırlık merkezi her geçen gün biraz daha şehirlere kayıyor. 2014 itibariyle dünya nüfusunun yüzde 54’ü kent yaşamını seçti ve bu rakamın 2050 yılına dek yüzde 66’ya çıkması bekleniyor. Türkiye’de ise 1927 yılında nüfusun yüzde 76’sı kırsal alanlarda yaşarken, 2012’de yüzde 78’i şehirlerde. Peki bu kalabalık şehirler nasıl daha düzenli ve güvenli kılınabilir? 21. yüzyıl şehir yönetimlerinin cevaplamaya çalıştığı en önemli soru bu. İlk bakışta içinden çıkılamaz gibi görünen bu bulmacanın çözümü yüzyılımızın trendlerinden birinde saklı: Akıllı Kentler.
Bugün şehir belediyeleri, bilişim şirketleriyle işbirliği içinde doğru altyapılarını kurdukları takdirde, günümüzde giderek ucuzlayan ve yaygınlaşan elektronik teknik donanımlardan faydalanarak vatandaşların şehrin sunduğu imkanları nasıl kullandığı, şehrin trafik damarlarının nasıl aktığı üzerine pek çok veriye inanılmaz bir hızla ulaşabilirler. Bu veriler doğru yatırım ve analizlerle değerlendirildiğinde kenti akıllı kılmak çok kolay. Bu yatırım ve analizler belediyelerin içinden olduğu kadar bilişim sektöründeki vizyon sahibi liderlerden de gelmeli, tabii.
Son yıllarda dünyanın dört bir yanındaki şehirler daha “akıllı” olma yolunda. Türkiye içinse büyüyen şehirlerin trafik problemini rahatlatmaya yönelik üç “akıllı kent” çalışması benimsenebilir.
Bir çözüm, trafiğe çıkan arabaların sayısının azaltmak ve bunun en basit yollarından biri şehirde bisiklet kullanımını artırmak. Bir büyük şehrin yol ve kaldırım verileri analiz edilerek hangi güzergahların bisiklet şeridi eklenmesi için daha uygun olduğu tespit edilebilir, kent yaşayanlarının demografik bilgilerine bakılarak hangi semtlerde bisiklet kullanımına meyilli gruplar olduğu (mesela üniversiteli genç kesim) ortaya çıkartılabilir ve şehir trafiğinin bir kısmı bisikletlere aktarılır. Türkiye’de son yıllarda bisikletle yaşamı teşvik edici paylaşım programları var; 2012 yılında İstanbul’daki bisiklet paylaşım projesi 2014 yılı itibariyle İzmir, Bursa, Kocaeli ve Antalya’da da hizmet veriyor. Bu paylaşım ortamları yurda yayılabilir ve mevcut sistemlerin daha iyi tanıtılıp kullanımı artırılabilir. Bu projeleri Türkiye’de toplu taşımanın yeterince etkili işlemediği beldelerde özel sektördeki girişimciler üstlenebilir; örneğin Amerika’da yedi yıldır faaliyet veren Zagster, Detroit’e General Motors ile birlikte bir bisiklet paylaşım platformu getirmeyi planlıyor.
Bir diğer çözüm ücretlendirilmiş trafik akışı modeli: Haftanın belli gün ve saatlerinde şehrin seçilmiş yerlerine giriş için vasıtalardan ekstra para alınabilir. Bu tür ücretli giriş modelleri dünyanın pek çok mega kentinde uygulanıyor. Londra’da 2003’de devreye giren sistem o zamandan beri trafik yoğunluğunu azaltmakla kalmamış, Transport for London kuruluşunun raporlarına göre şehir merkezinde hava kirliliğinde istatistiki olarak önemli bir düşüş kaydedilmiş ve program şehir bütçesine 10 yıl içinde 1 milyar poundun üzerinde bir gelir getirmiştir. Milano’da ise 2008’de devreye giren benzer ücretlendirme sistemi şehrin günlük trafik hacmini yüzde 33 azaltmıştır. Milano yönetimi bu programdan elde edilen gelirleri toplu taşıma sistemlerinin gelişimine ve hava kirliliğini azaltmaya yönelik çalışmaları teşvik edici fonlara aktararak faydaların katlanmasını sağlamıştır. Pilot bir proje olarak, İstanbul’da da hafta içi trafiğin yoğun olduğu saatlerde köprü geçiş ücretleri artırılabilir ve trafiğe çıkan araç sayısı kontrol altına alınabilir. MOBESE kameraları yardımıyla bu fiyatlandırma reel zamanlı olarak uygulanıp sürücüler mobil platformlar üzerinden bilgilendirilebilir. İstanbul’un trafiğinin rahatlamasının şehri hem yerli hem de yabancı yatırımcılar için çok daha çekici kılacağından Türk iş adamları da böyle bir projeyi sonuna kadar destekleyecektir.
Üçüncü çözüm mobil platformlar. 2014 yılı sonu itibariyle dünyada yaklaşık 1,76 milyar kişinin akıllı telefon sahibi, Türkiye’de ise akıllı telefon sahiplerinin pazarın yüzde 25’inden fazlasını oluşturduğu öngörülüyor. İstanbul’da yaşayanlar IBB Cep Trafik ya da Yandex.Navigasyon uygulamalarına bakmadan evlerinden çıkmaz oldular. Berlin’de belediyenin hazırladığı BVG FahrInfo uygulaması size kapıdan kapıya toplu taşıma bilgisini saatleri, ücretleri ve alternatif rotalarını kapsayan detaylarıyla göstererek vazgeçilmez bir servis sunuyor.
Peki neden yaşadığımız şehrin her yönünü kapsayan tek bir mobil uygulama olmasın?
Bu uygulama anlık trafik ve hava durumundan tutun da bize en yakın kültür etkinliklerini elimizin altına getirecek tek bir şemsiye olarak kurgulanabilir. Bu uygulamanın en önemli özelliği ise şehri paylaşan vatandaşları, şehrin ritmini en dakik, en doğru şekilde paylaşan kitle kaynağına dönüştürmesi olacak.
Akıllı kentler projelerine yatırım yapmak isteyen şirketlerin özellikle yönelmesi gereken iki büyük soru var: Türkiye’de şehirleri akıllı hale getirmek için hangi ürünler en çabuk şekilde piyasaya sürülebilir ve en kısa sürede şehir yaşayanlarından kabul görür?
Yerel ve ülke yönetiminin bugüne kadar toplamış ve toplamakta olduğu veriler nasıl en etkili şekilde analiz edilip kent yaşamına pozitif katkı sağlayacak sonuçlar çıkarılabilir?
Önümüzdeki yıllarda bu iki soruya doğru cevabı atik bir şekilde verebilen şirketler akıllı şehir çözümleri üretme konusunda öne çıkacaklar.