Parlayan Nesneler Sendromu (Shiny Object Syndrome) kavramı modern hayatın bir tanımlamasıdır. Teknolojinin gelişmesiyle dikkati toplama yeteneğimizin azaldığını söylemek mümkün. Sürekli bir daldan bir dala atlıyorsak belki de Parlayan Nesneler Sendromunu yaşıyoruzdur. Yazıda bu konu enine boyuna tartışılmıştır. Okuyup kendinizi test edebilirsiniz. (BEM)
Parlayan Nesneler Sendromu Nedir?
Kendi işinizde çalışıyorsunuz, kendi patronunuz sizsiniz ve işler de iyi gidiyor diyelim.
Bir gün yeni bir pazarlama stratejisine sahip bir marka gördünüz. Bu marka ve strateji hakkında araştırma yaptınız ve siz de bu stratejiyi uygulamaya koydunuz.
Ancak bir süre sonra bu kez de başka bir strateji dikkatinizi çekti. Bu sefer de o stratejisi benimsemeye karar verdiniz.
Sonra yeni bir teknoloji çıktı ve bu teknolojiyi şirketinizde uygulamaya karar verdiniz.
Kulağa tanıdık geliyor değil mi böyle bir strateji? Her yeni gelişmeyi uygulamaya kalkmak…
Sürekli olarak yeniliklere, en iyi teknolojilere dikkat etme arzusuna “parlayan nesneler sendromu” (shiny object syndrome) adı veriliyor.
Yenilikleri ve trendleri takip etmek adına iyi bir şey diyebiliriz bu parlayan nesneler sendromuna.
Fakat…
Fakat eğer dikkatli olunmazsa, her yeniliğe karşı zafiyet göstermek sizin dikkatinizi dağıtır ve odaklanmanızı zorlaştırır, şirketinizin esas misyonunu unutmanıza neden olur.
Parlayan nesneler sendromu, özellikle girişimcilerin başına sık gelir. Eğer bu durumu kontrolünüz altında tutabilirseniz faydasınız görürsünüz, ancak bu sendromun etkisinde fazla kalırsanız kontrolü kaybedersiniz.
Bu yazıda “parlayan nesneler sendromu”nu detaylı bir biçimde ele alacağız.
Parlayan Nesneler Sendromu Nedir?
Girişimci Brian Casel şöyle diyor:
“Parlayan nesneler sendromunı girişimcilik kariyerinin doğal bir yan ürünü olarak görmek lazım. Her zaman peşinden gidilecek yeni fikirler ve fırsatlar olduğu düşüncesine dayanan parlayan nesneler sendromu, mevcut işinizi tehlikeye atmak pahasına yeniliği benimsemek anlamına gelir.”
Parlayan nesneler sendromu’nun adına baktığımız zaman sürekli göz alan, dikkat çeken bir parlaklıktan geldiğini söyleyebiliriz. Küçük bir çocuğun parkta kaydıraktan kaydığını, salıncakta sallandığını, eğlendiğini düşünün. Parkın kenarında parlak bir şey gördüğü zaman çocuğun dikkati dağılır ve bu parlak şeyin yanına doğru koşar. Yani çocuğun parkta konsantrasyonunu dağıtır bu parlak obje, çocuğu kendine çeker.
Çocuklar gibi girişimciler de benzer bir davranış sergiler çoğu zaman. Çünkü girişimcilerin bir gözü halihazırdaki işlerindeyken diğer gözleri de yeni iş fırsatlarına kayar. Hele köşede parlayarak dikkat çeken bir obje, fikir, fırsat, strateji, teknoloji varken bu çok daha kolay hale gelir.
Parlayan Nesneler Sendromu Faydalı mı Zararlı mı?
Parlayan nesneler sendromunun girişimciler için zararlı bir şey olduğunu söyleyen de var, faydalı bir şey olduğunu da.
Her yeni trend’in peşinden koşmak, her parlak objeye doğru koşmak elbette dikkat dağınıklığı yaratır ve bu da faaliyet göstermeyi engeller. Bir fikirden diğerine doğru koşarken pek çok proje yarım kalır.
Buna ek olarak girişimciliğin ilk dönemlerinde parlayan nesneler sendromuna tutulmak, girişimcinin ayaklarının yere basmasını engelleyebilir. Halihazırda kurulan şirkete yeterince emek vermeden başka işler peşinde koşmaya neden olabilir.
Girişimcilik danışmanı Mark Sephton bu konuda şöyle diyor:
“Ancak yeteneklerimiz doğrultusunda hareket edip kendimizi geliştirdikten sonra, bilgi birikimini artırıp saygınlık kazandıktan sonra mevcut işimize katkı sağlayacak birkaç yeni projeye yönelmeliyiz.”
Yani evvela halihazırdaki işe odaklanıp onu rayına koyduktan sonra yeni şeylere yönelmek gerektiği anlamı çıkar buradan.
Peki parlayan nesneler sendromunun faydalı olduğu konular neler?
Pek çok kişi bu durumun girişimciliğin özünde olduğunu ifade ediyor. Doğru bir yaklaşıma sahip olmak şartıyla iş büyütmek ve iş geliştirmek için yararlı olduğu belirtiliyor.
Girişimci Brian Casel bu konuda şunları ifade ediyor:
“Mevcut işinize odaklanıp tüm varlığınızı bu işe adamak oldukça önemli. Fakat aynı zamanda değişime ve piyasadaki gelişimlere ayak uydurmak da gerekiyor. Eğer yeni fikirlere açık olmazsanız, bu fikirlerin peşinden gitme cesareti gösteremezseniz, kendinizi rekabetin altında ezilmiş halde bulabilirsiniz. Geleceği şekillendirecek fikirlere, yeniliklere, iş modellerine karşı uyanık olmalısınız. Yani parlayan nesneler sendromu ak ya da kara ilan etmenin bir faydası yok. Önemli olan kendi misyonunuzu yerine getirmeye çalışırken gelişmelerden uzak kalmamak.”
Parlayan Nesneler Sendromunun Belirtileri Nelerdir?
Parlayan nesneler sendromu bu bağlamda zararlı da olabilir faydalı da. Yani parlayan nesneler sendromu gri bir alandır. Bu da bu sendromun belirtilerini fark etmeyi zorlaştırmaktadır.
- Yaratıcılığınızdan keyif alıyor musunuz?
- Odaklanma konusunda sorun yaşıyor musunuz?
- Pek çok iş fikrini yarım halde mi bıraktınız?
- İşinizi doğru yöne doğru mu götürüyorsunuz? Yoksa işletmeniz her geçen gün kan mı kaybediyor?
Çizginin hangi tarafında olduğunuzu tespit etmek pek kolay olmasa da parlayan nesneler sendromuna dair bazı belirtiler söz konusudur. Bu belirtiler size mevcut durumunuz hakkında fikir verebilir.
a. Yarıda Kalmış Pek Çok Projeniz Var
Yeni fikirler size heyecan veriyor, sürekli yeni fikirlerin peşinden gidiyorsunuz ancak sonuç olarak hiçbirine tam olarak odaklanamıyorsunuz.
Mesela son 6 ayda yaptıklarınıza bir bakın. Başladığınız kaç projeyi tamamladınız? Size başlangıçta heyecan veren bir fikirden ne kadar süre sonra vazgeçtiniz?
Girişimcilikte her gördüğünüz fikrin sonuna kadar peşinden gitmek zorunda değilsiniz tabii ki. Size fayda sağlamayan bir işten vazgeçmek de girişimciliğin temel kurallarındadır. Yani zararın neresinden dönerseniz kardır. Fakat geçmişe doğru bakıp yarım bırakılmış pek çok girişim görüyorsanız, bu sizin parlayan nesneler sendromu nedeniyle kendinizi yaptığınız işlere tam olarak veremediğinizin bir göstergesidir.
b. İş Yapma Tarzınızı Sürekli Değiştiriyorsunuz
En verimli şekilde çalışmak için çalışma tarzınızı değiştirme konusunda size kimse bir şey diyemez. Lakin size verimlilik sağlaması nedeniyle benimsediğiniz yeni araçlar, yeni teknikler sizin üretkenliğinize, verimliliğinize olumsuz tesir ediyorsa, size vakit kazandırmak yerine vakit kaybettiriyorsa durum pek iyi değildir.
Girişimcilerin yeni yöntemler, yeni teknolojiler konusunda heyecanlanması normaldir. Hatta bu olması gerekendir. Fakat eğer bir türlü en ideal faaliyet yöntemini bulamadıysanız, bir türlü işleri rayına koyacak ideal bir sistem inşa edemediyseniz parlak obje sendromu söz konusu olabilir.
c. Yapmanız Gereken İşleri İhmal Ediyorsunuz
Diyelim ki işletmeler için web sitesi tasarlıyorsunuz. Temel amacınız küçük ve orta ölçekli işletmelere web sitesi tasarlamak. Bir günde 8 saat çalışıyorsanız bu sürenin en az yarısını web sitesi tasarlamaya ayırmanız gerektiğini siz de biliyorsunuz.
Ancak bilgisayar başına geçtiğiniz zaman kendinizi bambaşka şeylerin karşısında buluyorsanız, yapmanız gereken işin dışında şeylere yöneliyorsanız dikkatiniz feci halde dağılmış demektir.
Eğer işinizin en önemli yönlerini ihmal etmeye başladıysanız ve aklınız başka şeylerde ise parlak bir obje, farklı bir fikir, yeni bir kariyer düşüncesi kafanızı kurcalıyor olabilir.
Parlayan Nesneler Sendromu Nasıl Avantaja Çevrilir?
Şayet yukarıda bahsettiğimiz belirtilerden en az birini yaşıyorsanız parlayan nesneler sendromu söz konusu olabilir. Bu bağlamda en son teknolojiye, yeniliklere yönelik sürekli bir arzunuz varsa, bundan istifade etmeniz de mümkün. Meseleye sadece olumsuz yönden bakmamak gerekir.
a. Zamanlamaya Önem Verin
Parlayan nesneler sendromu, önemli bir proje üzerindeyken dikkatinizi dağıttığı zaman tehlikelidir. Bu açıdan yeni bir şeye odaklanma konusunda zamanlamaya önem vermeniz gerekir. İşleri yoluna koyduktan sonra arta kalan sürenizde yeni girişimlere imza atmaya çalışmanız iyi olur fakat şirketiniz kendi ayakları üstünde durmaya çalışırken zamanınızı ve enerjinizi başka bir işe ayırırsanız o anki girişiminiz bundan zarar görür.
b. Mantığınızı Gözden Geçirin
Yeni bir girişime yönelme konusunda farklı nedenleriniz olabilir. Belki müşterileriniz için daha yararlı bir ihtiyacı karşılayacaktır bu yeni girişim. Belki mevcut işinizi daha üst bir mertebeye ulaştırmak için bu yeni girişim son derece yararlı olacaktır.
Yani yeni şeyler denemek için mantıklı nedenleriniz olabilir. Fakat bu yeni girişime, mevcut işinizden kaçmak için değil, onu desteklemek için girdiğinizden emin olmak zorundasınız.
Şu anki şirketinizdeki problemleri halletmek dururken daha eğlenceli bir fikir peşinden gidiyorsanız burada deve kuşu misali başınızı toprağın altına gömersiniz. Sorunlardan kaçmak bir yana, sorunlarınıza sorun katmış olursunuz.
c. Mevcut İşinize Katkı Sağlayın
Parlayan nesneler sendromu, halihazırda sahip olduğunuz işletmeye katkı sağlayabilecek bir fikrin peşinden gitmenizi sağlıyorsa bu oldukça iyi bir şeydir. Yani elinizdeki işi geliştirmek için yeni yollar arıyorsanız, işinizi ihmal etmeden yeni yöntemler araştırıyorsanız bu harikulade bir şeydir.
Yani iki farklı şirket kurup iki farklı müşteri kitlesine satış yapmak gibi çok ama çok zor bir işin altına girmektense, peşinden gittiğiniz ikinci iş fikrinde de mevcut müşteri kitlenize yönelik bir ürün ya da hizmet geliştirmeyi düşünün. Parlayan nesneler sendromu, doğru bir şekilde analiz edildiğinde bir taşla iki kuş vurmanızı sağlayabilir.
d. Parlak Nesnelerin Sizi Neden Cezbettiğini Anlayın
Yeni bir işe girmek ya da işinize yeni bir yöntem ilave etmek istediğiniz zaman durup düşünün: Bu şeyi neden istiyorum? Bu yenilik beni neden heyecanlandırıyor? Bu şey mevcut işime katkı mı sağlayacak, yoksa ona yeterince zaman ayırmamı engelleyecek mi?
Bu yeni parlak fikir, belki müşteri hizmetleri alanında daha başarılı olmanızı sağlar belki de daha çok kazanç elde etmenize yardım eder. Sebebi ne olursa olsun, yeni fikrin sizi neden bu denli cezbettiğini düşünmelisiniz.
Ayrıca yeni bir fikrin peşinden gitmek için gereken yetenek, birikim ve deneyime sahip olup olmadığınızı da göz önüne almalısınız.
Özetle iş hayatında verilen her kararda olduğu gibi bir kararın size nasıl bir fayda sağlayacağını net bir şekilde analiz etmelisiniz. Bu sayede “geçici heves” nedeniyle rotanızdan sapmamış olursunuz ve gerçekten yararlı fikirleri mevcut işinize entegre ederek işinizi daha iyi bir noktaya taşıyabilirsiniz.
e. Güvendiğiniz Kişilerle Konuşun
Girişimci olarak bazen kafanız bulanabilir, çok şey düşünmekten objektifliğinizi kaybedebilirsiniz. Böyle bir durum söz konusu olunca düşüncelerine güvendiğiniz bir arkadaşınızla, mentorunuzla, girişimci arkadaşınızla konuşun. Onlara aklınızdan geçenleri anlatın. Zira bu kişiler sizin aklınızda dönüp duran fikirlere daha mesafeli ve nesnel bir şekilde yaklaşıp size güzel ve mantıklı tavsiyeler verebilirler.
Bugünle Uğraşırken Yarına Gözden Kaçırmamak Gerekir
Girişimci olmakla ilgili bir şey söyleyelim: Kontrol sizdedir. Yeni bir fikrin peşinden gidip gitmeme konusunda karar sizindir.
Girişimciliğin çok önemli bir kısmı kendine güvenmekle alakalıdır. Bu da öğrenilebilen bir şeydir, doğuştan gelen bir özellik değildir. Dilediğiniz bir girişimciye sorun, size özgüven kazanmanın deneme yanılma yoluyla elde edildiğini söyleyecektir.
Bu nedenle yukarı bahsettiğimiz stratejileri başlangıç noktası olarak görün ve parlak objelerin peşinden gidip gitmeme konusunda kendinize bazı kriterler belirleyin. Yeni bir fikrin peşinden gitmeye değer mi, bu fikrin peşinden giderken hangi diğer fikirlerden vazgeçmek durumunda kalacaksınız? Bu soruların yanıtını net bir şekilde verebilir olun.
Başta girişimciler olmak üzere insanların sadece kendiyle yarıştığını unutmayın. Yeteneklerinizi kullanarak potansiyelinizi maksimuma çıkarmaya çalışın. Önemli olan tek mesele budur.